Reklam ve Bilinçaltı İlişkisinde Renklerin Rolü

    1024 683 Vavien Creative

      Hepimizin gün içerisinde en çok maruz kaldığı, kimi zaman telefonların kenarlarında köşelerinde gözümüze ilişen, kimi zaman bir bağlantıya tıkladığımızda istemsizce açılan, kimi zaman az önce ne konuştuğumuzu bilircesine önerilerde bulunan; sık sık ise izlediğimiz dizilerin en gerilimli sahnelerine neşeli müzikleriyle ve tanıdık yüzleriyle dahil olan ve gittiğimiz yerlerde bizleri hiç yalnız bırakmayan reklamlar… Onları sevsek de sevmesek de, her geçen gün hayatımızın birer parçası olmaya devam ediyorlar. Peki bize neler anlatıyorlar?

      Elbette reklamlar yalnızca görsel ve işitsel algımıza hitap etmiyorlar. Kimi zaman duygularımızda, kimi zaman davranışlarımızda ve aslında belki her zaman bilinçaltımızdalar. Onlar, bazen eski günlerimizi “O zamanlar şöyle reklamlar vardı” diyerek anlattığımız anılarımızdalar. Kimi reklamın müziği dilimize takılıyor, kimi reklam sinirlerimizi bozuyor, kimiyse bizi duygusallaştırıp anlık düşünceler silsilesiyle baş başa bırakıyorlar. İyisiyle kötüsüyle hepsi reklamlar ve onlar hayatımızın birer parçası. 

      Bilinçaltımız Bundan Nasıl Etkileniyor?

      Reklamlarda geçen sözler, gösterilen ürünler ya da çekildikleri yerler ve bunların bizde uyandırdığı hisleri “bir molekülün yapıtaşları” olarak tanımlamak, elbette doğru olacaktır.  Diğer yandan, boş bir ekranda hiçbir ses ya da yazıya ihtiyacımız olmadan, sadece logolarını görerek birçok markayı tahmin etmemiz mümkün. Örneğin bir araba markasının logosu anahtarlıklarda, çakmaklarda, ıslak mendillerin arkasında ya da sempozyumlarda yalın bir şekilde karşımıza çıkabiliyor. Bu markalar, bilinçaltımıza kendi simgelerini başarıyla yerleştirdiklerini kanıtlamış oluyorlar.

      Biz fark etsek de fark etmesek de gün içerisinde tanıklık ettiğimiz her ses ve görüntü beynimizde bir yer ediniyor; kimi zaman düşüncelerimize yön veriyor, bazen de davranışlarımızı onlar belirliyor. İhtiyacımız olan bir ürünü temin etmek için aynı markanın satıldığı farklı internet sitelerinden hangisine gitmemiz gerektiğini bilinçaltımız bize söylüyor. Zihnimizdeki bu algıyı ise çok hızlı geçen fotoğraflar veya çok kısık seslerdeki anahtar kelimeler ya da arka planda çalan müziklerle yaratmak mümkün. 

      Bu Etik mi?

      Elbette bu uygulamanın etik olan veya olmayan yanlarından bahsedilebilir. Ülkemizde ve dünyada yasak olmasına rağmen bilinçaltı teknikleri reklamcılıkta çok fazla kullanılan detaylardan. Yaygın olarak bilinen haliyle en çok sinema reklamlarında ve en belirgin olarak “Fight Club” filminde rast geldiğimiz 25. kare sistemi de buna hizmet etmektedir. Gözümüzün algıladığından daha fazla bir kare ile yayınlanan yazılar veya yerleştirilen bir fotoğraf, bilinçaltımıza doğrudan etki ediyor. Dünyada “subliminal mesaj” olarak anılan bu tekniklerin, savunmasız bilinçaltımız için tehlikeli olabileceği belirtiliyor. Özellikle algıları en açık olan, gördüğü her şeyi hafızalarına kaydeden yaşlardaki çocukların, duygu ve düşüncelerinde yer etmesi istemediğimiz şeylerin bu kareler aracılığıyla empoze edilmeye çalışıldığı söylemine çok fazla rastlayabiliyoruz. Ancak ülkemizde gösterilen yerli yapım işler için çok fazla korkulacak bir şey olmadığını söyleyelim. 

      Kötüye kullanımı mümkün olduğu gibi bir de bilimsel açıdan doğrulanmış, bilinçaltına hitap eden ve markaların başarılı olmalarında büyük etken olan bir yöntem olarak renklerden bahsedelim.

      Herkesin sevdiği renkler etnik değerlere, kültürlere ve zevklere göre değişebileceği gibi elbette renklerin toplumlarda iletişim kurma ögelerinden biri olduğunu es geçmemek lazım. En önemli imzalarımızı mavi renkte atıyor, kalp resmi çizdiğimizde kırmızıya boyuyoruz. Bu renkler bize ciddiyeti ve romantizmi hatırlatıyor. Reklamcılıkta da her renk bize bir şeyler çağrıştırırken aynı zamanda fark etmediğimiz duygularımızı harekete geçiriyor ve reklamı yapılan ürün hakkında bize farkında olmasak da bilgi veriyor. Bilimsel araştırmalarla desteklenmiş olarak renklerin ve reklamların bütünlüğünü şöyle özetleyelim:

      • Sıcak renkler olan kırmızı ve sarı; ortamları ya da alanları daha büyük algılamamıza neden oluyor. Özellikle parlaklıklarıyla dikkatimizi çekme özelliğine sahip olan bu renkler, reklam sektöründe en fazla “indirim” yazısını vurgulamak ve müşterilerini kendine çekmek için kullanılıyor.
      • Gökyüzüne baktığınızda içinize çektiğiniz havayı ve hissettiğiniz ferahlığı ya da bir okyanusun verdiği huzuru çağrıştıran mavi renk ise en çok mentollü ve ferahlatıcı ürünlerde, diş macunlarında, temizlik ürünlerinde kullanılıyor.
      • Temel renkler, çocukların kafasını karıştırmamak ve dikkatlerini çekmek için genellikle hem reklamlarda hem çizgi filmlerde oldukça sık ve bir arada kullanılıyor.
      • Üst klasman ürün ya da hizmet pazarlayanların tercihi pastel ve nötr renkler, sunulan ürün veya hizmetlerin daha şık ve kaliteli olduğu hissini uyandırıyor.
      • Erkeklere ve yaş ortalaması üst bir topluluğa hitap etmek içinse daha çok koyu renkler ve ambalajlar tercih ediliyor.
      • Yeşil, mavi ve pembe gibi soğuk renkler, en çok kadınlar için üretilen kozmetik ürünlerin reklam ve ambalajlarımızda karşımıza çıkıyor.
      • Eğer pahalı mücevherler veya pahalı çikolatalar için bir renk arıyorsanız, en etkili çözüm bordo ve morun tonları olacaktır.
      • Kırmızı, yeşil, turuncu ve kahverengi tonları ise iştah açıcılar olarak biliniyor. Bu renkler, bilinçaltımızda yemek yeme hissini uyandırıyor. Bu nedenle özellikle restoran sektöründe, dekor ve ambalajlarda sıklıkla kullanılıyor.